
Küçükken yaz tatillerine gittiğimiz anlardaki tatlı telaş geldi geçen aklıma. İçimi bir kıpırtı, bir hoşluk, bir heyecan kaplardı. Pır pır ederdim, 2 ay nasılsa yeni yerime gidecektim, denize girecektim, yanacaktım. Hep sinir stres olurdu evde, annem bavul telaşnda babam saçma bir telaş halinde. Babamın tırsak kişiliği yüzünden araba kullanamadığı hesaba katılırsa bu davranışları çok normaldi aslında. Bende hep bir ikilem olurdu, "acaba şunu mu alsam yoksa bunu mu giysem..?" Ve herzaman götürdüğüm ama giymediğim bir kaç parça olurdu.
Bir keresinde kıpkırmızı bir BMX bisiklet götürmüştüm :) Ben indirdim otobüsten bisikleti ve bindim hemen. Daha bavulları almamışız ama ben bindim gidiyorum paldır küldür, annemde "allah kahretsin gel burayaaaa bavulları indiiir" diye bağırıyordu. :) Mecbur geri gelmiştim.
Paldır küldür otobüse yetişme, ve annemin yaptığı 20. 000 parçalık yolluk. Nefret ederdim küçükken otobüste bişey yiyip içmekten (hala da öyleyim). Sonra mola yerinde inmek, ve babamın çişini yapması yüzünden otobüse her zaman geç kalma telaşı. Korkardım arkada kalacak diye, aslında belkide kalsa çok daha iyi olurdu diye düşünmüyor değilim.
Otobüse bindiğimde bakardım bir etrafa "acaba güzel kız var mı" diye. Bi bok yapacağımdan değil, sadece bakardım, eğer var ise bakışırdım gizli gizli ve inip giderdim yazlık evimize. Ha bu huyumu daha sonra geliştirebileceğim hiç aklıma gelmezdi. :D (konu ile alakalı çok uç bir maceram var ama burda yazıp yazmama konusunda kararsız kaldığım için yazmaktan vazgeçtim) Belki sırf küçüklüğümdeki bu küçük anılar yüzünden otobüs yolculuklarını hala severek yaparım, gecenin bir yarısı o moma yerinde inmem, sıcak bir çay, o sabah serinliğinin ürpertisi ve temiz havanın genzimi yakması. Eski zamanlar demek istiyorum.