Şimdi hayatımın en iğrenç, en olaylı otobüs macerasını anlatacağım. Yaaa acık dinlenince yazabiliyorum ne güsel değil mi..? :)) Neyse, O yazın sonunda askera gidecek olan ben o zamanki yakın arkadaş grubumla kadınlı erkekli tatile gittik. 1 hafta Turgutreiste Armoniada kaldık sonra benim nikah şahidi olduğum yakın bir arkadaşımızın, ki kendisi şu anda Günlük Sahil Güvenlik de komutan. Biz gittik eğlendik, gezdik, o zamanki kız arkadaşımla iyice aramız açılmış yatakları ayırmışız falan. Kardeşi geri dönmek istedi. Benimde askerlikte problem çıkması üzerine dedik dönelim. Kararı ani alınınca bilet temininde doğal olarak sorun yaşadık. Bulabildiğimiz tek firma Metro. Akşam 9 otobüsü ile Bursaya gideceğiz kızlar inecek orda, bende devam edeceğim İstanbula. Neyse biz bindik otobüse bizim yakın arkadaşlar uğurluyacak bizi. Ulan saat 9:15, tık yok 9:30 arabada tık yok. Herkes gitti tek biz kaldık. Şimdi tek loş lambalar yanıyo içerde dedik kaptan klimayı açsakda dostluğumuz pekişse. Açtı 2 pırpır etti boğuk bi sesle önce klime durdu sonra işiklar toptan gitti. Haydaa bizim arkadaşlar aşağıdan bakıyolar neler oluyor düşünceleriyle. Sonra 7-8 dk geçmedi biz hareket ettik. Ama motor sesi yok. Işıklar kapalı içerisi sıcak. Biz salak gibi el sallıyoruz arkadaşlar el sallıyo, otobüs gidiyo ama motor sesi yok. Ardından bir sarsıntı bir gürültü, taaak motor çalıştı klima geri geldi. Meğer koca otobüsü "vurdurmuş" şöför. O otobüsün haraketinide yazıhaneden gelenlerin otobüsü itmesi sağlamış. Dedik sıçtık bitmez bu yol.
Gökovaya gidenler bilir, rampadan iniş çıkış çok dik ve virajlı bir yoldur. Ve iniş olmasına rağmen gidiş geliştir ve çok tehlikeli bir yoldur. Çıkış 2 iniş tek şerit ama bizim amca en soldan, iniş şeridinden kıçına Bengay sürülmüş futbolcu gibi koşarak tırmanıyor rampaları. Adamın hiiiç umurunda değil, ulan karşıdan kamyon mu çıkar, tır mı gelir, allaaaaah kapattı solu gidiyoruz. Neyse biz çıktık rampayı benim kıçımda bir rahatsızlık ve kayganlık hissi taak etti koltuğun minderi çıktı yerinden. Sıçtığımın koltuğu kırıkmış. Ulan hepmi ofsayt diyorum yat olm uyu geçer diye telkin ediyorum ama uyumak ne mümkün. Asfalt ağlıyo ağlıyo bizim otobüsten. Yolcular korudordan ahrete bakıyoruz. Benim kıçım tıkır tıkır sallanıyo başka yerde yok geçeyim zaten geçemem hatun yanımda.
Neyse biz bi mola yerine geldik. Hayatımda o kadar kötü tuvaleti olan bir tesis görmedim. Bok içinde badem kara. Çay içsek veba olacağız. Dedik binelim arabaya tekrar hastalık kapacağız burada. Sonra aynı film tekrar. Soldan cıva gibi akıyo bizim otobüs. Sonra Balıkesir yoluna geldik. Hayatımda beni en çok zorlayan 2. yoldur. Ki nasıl araba kullandığımı bilenler bilir. 3 şerit ve ortak şerit ortası. Ayrı anda karşılıklı sollama yapabiliyorsun ve o saatte tek sollayan araçlar kamyonlar. Bizimki korkar mı kamyondan 4-5 kere kafakafaya giriyoduk zor kaçtık. Şimdi adama lan napıyosun diyecek babayiğit yok otobüste. Çünkü bıyığı 3 parmak babanın gerisini siz düşünün. Öperse izi kalır kesin. Biz kelle koltukta Bursaya girdik gün ağarmış, uykusuzluk çökmüş üzerimize. Kızları yolcu ettim ben sonra uyumuşum. Kendime geldim biraz baktım feribota biniyoruz. İnmedim aşağı uymamışım tüm gece uykuya devam. Gözümü bir açtım ki Fatih Sultan Mehmet uzerindeyiz.
O yıl çalışma var köprüde. Gidişin 2 şeridi kapalı gelişte1 şerit açık yani 6 şerit 4 olmuş ve 1 taraf kukalarla ayrılmış gidiş geliş karşılıklı. Ben gözümü açtım tam bakıyodum ileriye doğru ileride bir duman bir toz, lacivert bir Transporter köprü üzerinde 5-6 mt havada takla atıyor. O havadayken sürgülü kapısı açıldı içerden biri düştü asfalta ve hemen kalkıp kendini kenara attı. Transporten yere iner veee...
Cehenneme hoşgeldiniz. O transporten etrafındaki tüm araşlara çarparak bowling topu etkisi yaptı. Sağa sola vuran arabalar, cam kırıkları, çığlıklar. Biz zar zor durduk, genç bir çocuk Toyotası ile 1 mt kala durdu. Çelik halatlara takılmasa altımızdaydı da verilmiş sadakası varmış. İndik çocuk sayıklıyor Otobüüüs otobüüüüs diye şoka girmiş. Ben hemmen Tranportera koştum açtım kaypıyı şöför amca parçapinçik yatıyo. Görüntüsü hiç içaçıcı değildi. Hayatta ve sadece ayağı kırılmış. O sırada mozot akmaya başladı motordan adam aldık zar zor dışarı eller üst baş kan içinde. Yatırdık yere ulan o köprü amma sallıyo arkadaş insanın içi bi hoş oluyor. Gittik çarpan öteki araca. Öteki araç bu Iveco Gazoz arabalarından Coca Cola arabaları gibi. 2 kişi sıkışmış ve çıkaramıyolar. Ne yapıp ettilerse ayıramadılar adamları arabadan. İtfaiye geldi kesti demirleri. 2 saat köprü ezerinde kaldık.
Tüm o olaylar sırasında ortada bir Hyundai ve içinde bir kadın. Tek çizik yok ne arabada ne kendinde. Dedim hakkatten öldürmeyen allah.... 2 saat köprüde kaldık sonra devam ettik günün yorumu şöförden geldi. Yolculardan biri bizim altımıza girmekten zor kurtulan çocuk için "oğlanın hiç suçu yoktu genede girdi işin içine" lafına " Vardııır, bugün olmasa bile önceden vardır trafikte şaka olmaz" yorumu beni sen insan mısın iye düşündürmesine rağmen, gel gör ki adamın o 24 saatte içinde yaptığı, en doğru hareketti. Eve geldim ve ilk yaptığım iş banyoya girmek oldu...